Deneyimsel Öğrenme Nedir?
Deneyimsel öğrenme kuramı, öğrenmede deneyimi temele alan Dewey, öğrenme sürecinde bireylerin etkin olmasının önemini vurgulayan Lewin ve zekayı sadece doğuştan gelen bir özellik olarak görmeyip kişiler ve çevre arasındaki etkileşimin bir sonucu biçiminde nitelendiren Piaget’in çalışmalarına dayanmaktadır.
Bu bilim insanları yetişkin eğitimi için bütüncül bir deneyimsel öğrenme süreci ve modeli geliştirmeye çalışmışlardır. Deneyimsel Öğrenme Teorisini en genel kabul görmüş şekliyle çerçeveye oturtan ise David A. KOLB’dur.
Kolb, öğrenmeyi “deneyimin bilgiye dönüştürüldüğü süreç" olarak tanımlar.
Deneyimsel Öğrenme Döngüsü
Deneyimsel Öğrenme Teorisi, Uygulama-Yansıtma ve Deneyimleme-Soyutlama ile ilgili ikili diyalektiğin çözümlenmesi ile ilerleyen bir öğrenme döngüsüne dayalıdır. Öğrenme deneyimin dönüştürülmesi yoluyla bilginin yaratılmasını sağlayan süreç” olarak tanımlanır.
Deneyimi kavrama, bilgiyi içeri alma süreci anlamına gelirken, deneyimi dönüştürme bireylerin bu bilgileri nasıl yorumladığı ve bunlarla nasıl hareket edeceğiyle ilgilidir. Deneyimsel Öğrenme Teorisi Modeli, diyalektik olarak birbiriyle bağlantılı iki deneyimi kavrama modunu (Somut Deneyim ve Soyut Kavramsallaştırma) ve diyalektik olarak birbiriyle bağlantılı iki deneyimi dönüştürme modunu (Yansıtıcı Gözlem ve Aktif Uygulama) tanımlamaktadır.
Öğrenme, bu dört öğrenme modu arasındaki yaratıcı gerginliğin çözümünden meydana gelmektedir. Bu süreç, öğrenenin tüm temel fonksiyonları dâhil ettiği (deneyimleme, yansıtma, düşünme ve yapma) ideal bir öğrenme döngüsü olarak tasvir edilmiştir; bu, öğrenme durumuna ve öğrenilen bilgiye duyarlı ve tekrarlanan bir süreçtir.
1. Adım
Döngünün birinci adımı olan Somut Deneyim kısmı Lewin’in de ifade ettiği “şimdi ve burada” deneyimidir. Bu kısım beş duyumuz ile içinde olduğumuz ve edindiğimiz deneyimler yolu ile içsel tepkimeler yaşadığımız anı ifade eder. Tıpkı yeni bisiklet öğrenmeye çalışan bir çocuğun ilk denemesinde düşmesi gibi. Bu deneme esnasına hissettiği heyecan, korku, merak, endişe duygularının tamamının içinde olduğu ve başına gelen şey somut bir deneyimdir.
4. Adım
Yeni soyut bilgi ve kavramlara sahip olan çocuk döngünün dördüncü aşamasına gelir. Edinmiş olduğu bu yeni bilgiyi döngünün dördüncü aşaması olan Aktif Uygulama adımında test eder. Bu uygulama kişiye doğal olarak yeni bir deneyim sağlar ve döngü hiç durmadan devam eder.
2. Adım
Bunu döngünün ikinci adımı olan Yansıtıcı Gözlem aşaması takip eder. Bu aşama yaşanılan deneyimin analiz edildiği ve çevreye dair yapılan gözlemler ile birleştirildiği aşamadır. Bisikletten düşen çocuğun neden düştüğünü sorgulaması, bisiklet süren diğer çocukları gözlemleyerek durumu anlamaya çalışması buna iyi bir örnek olabilir.
3. Adım
Kendi iç dünyasında yaptığı tüm bu analiz ve yansıtmalar ile birlikte çocuk yeni soyut bilgilere erişir.
Bu ise döngünün üçüncü adımı olan Soyut Kavramsallaştırma adımını tanımlar. Örneğin “hızlı gidince denge kurmak daha kolay, yavaş gidince denge kurmak daha zordur” soyut bilgisine ulaşır. Bu bilgiyi kendisi üretebileceği gibi, birisi de ona söyleyebilir. Fakat burada önemli olan çocuğun bu soyut bilgiyi yaşadığı somut deneyim ile ilişkilendirmiş olmasıdır. Bu ilişkilendirme için de yansıtıcı gözlem adımı elzemdir.
Deneyimsel Öğrenme Teorisi
David Kolb ve Alice Kolb deneyimsel öğrenme teorisini şu bilim insanlarının değerli çalışmaları üzerine inşa etmişlerdir.
William James
Kurt Lewin
Carl Rogers
Carl Jung
John Dewey
Jean Piaget
Lev Vygotsky
Paulo Freire
Mary Parker Follett
Kolb, teorisini altı temel önermeye dayandırmıştır:
-
Öğrenme en iyi şekilde, bir süreç olarak tasarlanır, sonuçlar düşünülerek değil. Öğrenme, bilgi aşamaları ile bölümlere ayrılmış olduğu halde, bir öğrenme kazanımı ile sonuçlanmaz, dahası performans açısından da her zaman kanıtlanamaz. Öğrenme, daha ziyade, bilginin değiştirildiği ve yeniden oluşturulduğu bağlantılı deneyimler süreci boyunca gerçekleşir. Yükseköğrenimde öğrenmeyi iyileştirmek için öncelik, öğrencileri öğrenimlerini en iyi şekilde geliştiren bir sürece – öğrenme çabalarının etkinliği hakkında geribildirim içeren bir sürece yönlendirmek olmalıdır. “…Eğitim, deneyimin sürekli olarak yeniden yapılandırılması olarak planlanmalıdır: … eğitimin süreci ve amacı bir ve aynıdır.”
-
Tüm öğrenme yeniden öğrenmedir. Öğrenme en iyi şekilde, öğrencilerin bir konuyla ilgili inanç ve düşüncelerini ortaya çıkaran bir süreçle kolaylaştırılır, böylece bu fikirler incelenebilir, test edilebilir ve daha rafine yeni fikirlerle entegre edilebilir. Piaget bu önermeyi yapılandırmacılık (konstrüktivizm, İng. constructivism) olarak nitelendirmiştir — bireyler, deneyimlerini temel alarak dünyadaki bilgilerini oluşturur ve yeni bilginin önceki deneyim ve inançlarıyla nasıl çeliştiğini anlamalarını sağlayan deneyimlerden öğrenirler.
-
Öğrenme, diyalektik olarak zıt olan dünyaya uyum sağlama biçimleri arasındaki çatışmaların çözümünü gerektirir. Çatışma, farklılıklar ve anlaşmazlık öğrenme sürecini yönlendiren unsurlardır. Bu gerilimler, karşılıklı düşünce ve eylem biçimleri ile hissetme ve düşünme arasında ileri ve geri hareketin tekrarlanmasıyla çözülür.
-
Öğrenme, dünyaya uyum sağlamayla ilgili bütüncül bir süreçtir. Öğrenme sadece idrak ile ilgili bir sonuç değildir; kişinin bir bütün olarak — düşünme, hissetme, algılama ve davranma fonksiyonları dahil entegre işleyişini gerektirir. Bilimsel yöntemden problem çözme, karar oluşturma ve yaratıcılık süreçlerine kadar adaptasyonla ilgili özel tasarlanmış diğer modelleri de kapsar.
-
Öğrenme, kişi ve çevre arasındaki sinerjik etkileşimlerden doğar. Piaget’in ifadesine göre; öğrenme, yeni deneyimlerin mevcut kavramlara uydurulması ve mevcut kavramların yeni deneyimle bağdaştırılmasıyla ilgili diyalektik süreçlerin dengelenmesi yoluyla gerçekleşir. Lewin’in, davranışın kişinin ve çevrenin bir fonksiyonu olduğunu belirten ünlü formülünü takip eden deneyimsel öğrenme teorisi, öğrenmenin öğrencinin ve öğrenme alanının karakteristik özelliklerinden etkilendiğini kabul eder.
-
Öğrenme, bilgi yaratma sürecidir. Deneyimsel öğrenme teorisinde, bilgi iki tür bilgi arasındaki etkileşim olarak görülür: sosyo-tarihsel bir bağlamda birlikte inşa edilen toplumsal bilgi ve öğrenenin kendi öznel deneyimi olan kişisel bilgi. Bilginin böyle kavramsallaştırılması, önceden var olan, sabit fikirlerin öğrenciye aktarıldığı “aktarma” eğitim modelinin karşısında durmaktadır.
Deneyimsel öğrenme teorisi yapılandırmacı bir öğrenme teorisi önermektedir ki bu sayede sosyal bilgi öğrenin bireysel bilgileri içerisinde yaratılır ve yeniden yaratılır.